• Uzman Psikolog Iraz Toros Suman
  • info@iraztoros.com

Bir öncesi, bir sonrası, büyümeye dair..

Tamam sonunda!!!

Uzun zamandır bilgisayarımda ve aklımda bir adet “to do” list ile dolaşıyorum, tekrar ajandalı günlerime dönmem lazım aslında..İlk seminer 23 Ocak’ da idi,konusu Çocuk Olmak ve Pozitif Disiplin idi, kalabalık ve sohbet doluydu, ben o kadar keyif aldım ki!!!Ki en önemli kısmı bu sanki, “iş” olmaktan öte “keyif” ise,iyi gidiyor herşey..
İlk seminere gelemeyenler notları ulaştırmamı istediler,ama tabiki hiç not tutmadım 🙂
Slide gibi şeyleri sanal bir ortama yükleme konusunda çok başarısız, bilgisiz ve ötesi isteksizim.Ama gözümü kapatıp beyin fırtınasını başlattığımda:

Kuralsız bir hayat düşünemiyorum..Hele de çocuklar için..Temel ihtiyaçları kendilerini güvende hissetmek iken, nasıl olurda kuralsız bir ortam onlara iyi gelir..İçselleştirmek istedikleri düzen; rutinleri olan ve tutarlı mesajların verildiği bir ortamdır aslında..
Sonra çok küçüklerken en temel motivasyonlarından biri “onaylanmak” tır çocukların..Onaylandıkça kendilerini “iyi” hissederler..O yüzden işte sizi sevindireceğini tahmin ettikleri birşey yaptıklarında taaa gözünüzün içine bakarak onay beklerler..Anne bak nasıl da iyiyim..Sizden “iyi” olduğuna dair mesajı aldığında hem kendiyle hem de dünyayla ilgili kararlarını verir çocuklar..Ben iyiyim, dünya güzel bir yer 🙂

Burada dikkat edilmesi gereken bu mesajı verirken abartmamak, çocuğun doğal hallerine ve sorumluluklarına değil sürece vurgu yapmaktır..Yani “aferin ne güzel yaptın bu kuleyi” değil, “güzel bir kule oldu bu” deyip “seni görüyorum” mesajını sağlam vermek gibi..Biz yetişkinler için bile onaylanmak çok önemli bir motivasyon kaynağı iken, çocukların da hoş sözler duymaya ihtiyaçları vardır tabiki, ama çocuk temel “başarı” duygusunu içinde yaşamaktadır..Ve illaki süreç odaklıdır..Önceleri kendi içsel motivasyonu için hareket eden çocuk bir süre sonra aferin için yapmaya başlayabilir ya da aferin duymazsa eksik kalabilir birşeyler.Ben duyduklarımdan bir kolaj yapıyorum hemen..”Aferin, bak yedin hepsini (doyana kadar yese yeterli bence), aferin ne güzel oturuyorsun sen(niye, oturmamak kötü birşey mi, ama ben şimdi kalkıp bir oyuncak almak üzereydim), aferin ne güzel ezberlemişsin o şarkıyı (ezberlemek için uğraşmadım, sevdiğim içn tekrar tekrar söylettim anneme;ama artık uğraşayım bu kadar güzel birşeyse ezberlemek), aferin yatağını toplamışsın ( görevim değil mi zaten)..Uzar uzar uzar..Çocuklar parantez içindeki cevapları vermiyorlar tabiki..Ama hissediyorlar bilinçaltlarında, kayda alıyorlar herşeyi..Peki sonra ne oluyor? Onaylanmaya alışmış çocuklar yaptıkları herşey için onay bekleyen üzgün yetişkinlere dönüşüyorlar..İçsel motivasyon için değil, dış kaynaklardan sunulacak onay için hareket eder hale geliyorlar..Sevgiliden, patrondan, hayattan..Onaylanmak için nefes alıyorlar adeta.. “Ben buyum” deme cesaretlerini de kaybetmiş oluyorlar bir miktar..Hayat bu kadar çok “aferin” sunmuyor hiçbirimize..

Ve asıl konuya dönersek..0-3 yaş arası çocuklar dünyanın nasıl bir yer olduğuna karar verirler, hani “7 çok geç” diyorlar ya, bence bu slogan “3 çok geç” şeklinde değişmelidir..Bu dönemde yaşanan tüm “ben” ve “benim” krizleri hem anne hem de psikolog olarak kabulumdur..Saygıyla izlerim oğlumu, öncelikli ihtiyacı “ben de varım” ve “benim dünyam” demek iken ona, “ama paylaş oyuncağını, ay bak ben çok üzülüyorum, sevmicek seni artık arkadaşın, bla bla bla..” demem..Zaten onun küçücük dünyasına aynı anda bu kadar “sevgisiz” mesaj göndermem, onun ihtiyacı “benim” diyebilmek iken “ama ona ver” demem, sonra “herşeyin zamanı var” der çocuğuma sarılır, hissiyatı doğrultusunda motive ederim onu minik minik..
Bir de tek mesaj meselesi var..Annenin ve babanın hatta bazı ailelerde anneanne, babaanne ve dedelerin tavırlarının birbirini tutması meselesi..
Ve sonradan “evet” e dönüşen “hayır” lar, “hayır” a dönüşen “evet” ler..Keşke karışmasa minicik zihinler bu kadar..Net olmamız öyle önemli yol haritaları ki çocuklarımız için..

Ve çocuklar da duyuyurlar..Evet evet duyuyorlar ve anlıyorlar..Çocuğun yanında “aaaaaa, asla süt içmez ki o” derseniz şahane bir pekiştireç yaratmış olursunuz, bunu duyan çocuk “içmediğimin onayı alınmıştır,aynen böyle devam” diyecektir rahatlıkla..Ya da “hiç dinlemiyor beni, bıktım artık, ne yapsam olmuyor” dediğinizi duyarsa arkadaşınıza, hakkında sürdürülen negatif hislerle dolu bu diyalogdan etkilenmemesi mümkün olur mu sizce..Yani; lütfen çocuğunuzun yanında onun hakkında negatif geri bildirimlerle yüklü diyaloglardan kaçının..

Bir de ödül ve ceza..Ödül ve ceza yetişkinlerin değerlendirmesidir..Bunun çocuk üzerinde ezbere almanın ötesinde bir etki yaratması pek olası değildir..Ceza alçaltıcıdır ve bunun “öğretici” bir tarafı yoktur..Öğrenmenin en etkili yöntemi “sonuçları deneyimlemek” ve yeni kararlar almaktır..Ceza ise bir başkasının kararlarının , anne ve babası da olsa, çocuk üzerinde tatbikidir..Ödül hakkında hislerim “aferin” ler hakkında hissettiklerimle aynı temelde..Yani bırakmalı çocuk her deneyimi kendi dünyasında değerlendirip “kendi kararlarını” oluşturabilsin..

Ve son olarak birkaç kolaylaştırıcı..Çocuklarınızla onların göz hizasından iletişim kurmaya dikkat edin, sizin en az iki katınız bir “dev” in yukardan yukardan konuştuğunu düşünün..En azından kritik anlarda bunu yapın, daha hızlı sakinleştiklerini göreceksiniz..Sonra bilen bilir, nature versus nurture gibi bir başka başlık açmalı bence psikoloji biliminde, “sezen anne” mi “bilen anne” mi..Şehir hayatı ve internet herşeyi bilebileceğimiz gibi bir yanılgıya düşürdü hepimizi..Google Teyze’ye soruyoruz, cevaplıyor, -evet bence google dişi :)- ama mesele bu adar basit olmamalı..Şunu yapabilmeliyiz sanki;içe dönüş/ içe bakış..Bir bakın içinize..Ne der iç sesiniz? Google dan önce kendinize sorun, biliyorsunuz aslında cevabı, ama örttünüz üstünü teknolojiyle, bilmek ihtiyacıyla, didaktik doktorlarınızın katı cümleleriyle, ve yaşamsal kaygılarla..Ama çocuğunuzu yetiştirirken lütfen “sezgi” lerinizi es geçmeyin..Ve lütfen iyi izleyin çocuğunuzu..Siz ondan bir yetişkin yaratmayın, yetişkine dönüşeceği zamanlarda kendi olabilmesi için destekleyin ve ihtiyaç duyduğu anlar dışında bırakın kendini yaşasın, bırakın sakince “kendi” olabilsin..

Yaklaşık iki buçuk saat idi ilk seminer,bunları konuştuk uzun uzun, konuştuk diyorum çünkü diyalog her zaman monolog karşısında daha güçlü durur benim mesleki yaşantımda..
Ve ikincisi var bu pazar
, “2 yaş sendromu, ve 3 ve 4..”
Hep der durur hem danışanlarım hem arkadaşlarım..”2 yaş sendromu dedik, yaşadık, ama bitmiyor ki”..

Evet bitmez çünkü adı “büyümek”..

“Pozitif Disiplin ve Çocuk Olmak” seminerinin tekrarı ise 27 Mart Pazar günü saat 12:00-14:00 arası Ankara’ da Binbir Çiçek Montessori Önokulunda, Sevgili Hilal ve Ankara’ lı annelerin ev sahipliğinde..Şimdiden teşekkürler nazik davetiniz için..Detaylı duyurumu yapacağım daha sonra tekrar..

Ve son söz: Büyümekse bu serüvenin adı, asla tek başına çocuk için değil, hep birlikte büyümek..

21 Şubat 2011 tarihinde Genel kategorisinde yazıldı.
1736 kez okundu.